
Önce ayette yer alan bazı kelimelerin manasını inceleyelim: Ayetin bu bölümündeki EhliBeyt’le ilgili ayetin başlangıcında “innema” kelimesiyle başlaması Allah tarafından temizlenmiş olmanın yalnızca EhliBeyt için geçerli olduğu, yani EhliBeyt’e münhasır olduğunu göstermektedir. Bu kelimenin münhasır manasına geldiği Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde de beyan edilmiştir.
“Yurîîdu” kelimesi ile Allah’u Teâla’nın tekvinî iradesini beyan etmekte ve EhliBeyt’in temizlenmesinin Yüce Allah’ın tekvinî iradesiyle gerçekleşeceğinin kanıtıdır. Allah’ın iradesinin nasıl gerçekleştiğini ise Kur’an-ı Kerim şöyle açıklıyor:
“(Allah) bir şeyi dilediğinde ona sadece ‘ol’ der, o da oluverir” (Bakara, 117)“Allah’ın şanı bir şeyi dilediği (irade ettiği) zaman, ona sadece ‘ol’ demektir. O oluverir” (Yasin, 82) “Biz bir şeyin olmasını (irade ettiğimiz) istediğimiz zaman, ona sözümüz sadece ‘ol’ dememizdir. Hemen oluverir.” (Nahl, 40)
“Rics” kelimesi ise temiz olmayan şey, kötülük, günah manasınadır. İnsanın aklının veya dinin hükmünün kötü, çirkin veya günah saydığı şeylerin tümüne rics denir. Bu ayette, bu kelimenin başında yer alan “Elif, Lam” ise tüm ricsin, yani her türlü kötülük, günah ve çirkinliğin kasdedildiğini göstermektedir. Yani “EhliBeyt’i ricsin her türlüsünden Allah’u Teâla temizlemiştir”, diye buyrulmaktadır.
“Tethir” kelimesi, rics kelimesinden sonra gelmesi, tekrar temiz kılmayı diler, diye beyan edilmesi bu konunun ehemmiyeti ve önemini vurgulayıp te’kid etmek içindir. Ayrıca EhliBeyt kelimesinin başlangıcında yer alan “Elif, Lam” takısı da EhliBeyt’in mahsus ve yalnızca belli kimseler olduğunu beyan buyurmaktadır. Yoksa sadece EhliBeyt diye hitap edebilirdi, o zaman her evin ehli veya belli olmayan şahıslar manası çıkardı. Ayet böyle değildir. Ehlelbeyt’tir. Yani EhliBeyt belli şahıslardır ve o şahıslara münhasırdır, manası ortaya çıkar.
Diğer bir önemli husus ise ayette yer alan “Ankum” kelimesidir, manası “sizden” demektir. Ancak burada yine sizden manasını verecek olan “Minkum” kelimesi de vardır. İki kelime arasında çok önemli bir fark bulunmaktadır. Eğer “minkum” ile hitap edilseydi EhliBeyt’te rics günah ve hata vardı ancak daha sonra Allah’u Teâla bu günah ve hataları affedip, bağışlayıp onları temizledi manası çıkar. Halbuki ayette “Ankûm” kelimesiyle hitap etmekle “Allah’u Teâla EhliBeyt’i ta başından temiz olarak karar kılmıştır”, diye beyan buyruluyor.
Ayetteki kelimeleri ayrıntılı olarak açıkladıktan sonra önemli mevzu EhliBeyt’in kimler olduğu meselesidir. Bunu daha iyi ve doğru bir şekilde anlamak için ayetin iniş sebebine yani nüzul sebebine bakmak lazımdır. Ayetin inmesinden önce gerçekleşen olay şöyledir:
“Bir gün Resulullah (SAA) kızı Hazreti Fatime’nin (SA) evine gelir, kendisine bir örtü (aba) getirilmesini ister, kızı Fatime örtüyü getirir, sonra Hazreti Ali eve gelir. Resulullah’a selâm vererek, izin alıp örtünün altına girer, daha sonra Hazreti Hasan ve Hazreti Huseyn ve Hazreti Fatime izin isteyip örtünün altına girerler, Resulullah, Yüce Allah’a şöyle arzeder:
‘Allah’ım bunlar benim EhliBeytim’dir’ Bunun üzerine Ahzab Suresi 33. ayetindeki bu bölümünü Cebrail bildirir. Bu olay hadis olarak EhliBeyt kaynaklarında ve hadis kitaplarında mevcuttur. EhliSünnet kaynaklarında ise bazılarında ayetin Resulullah’ın hanımlarından Ümmü Seleme annemizin evinde olduğunu bildiren hadisler bulunmaktadır. Her iki kaynakta da abanın (örtünün) altında bulunan şahıslar aynıdır, hiçbir değişiklik yoktur, hatta Ümmü Seleme’nin evinde bu olay olmuştur, diyen kaynaklarda; Ümmü Seleme annemiz; ‘Yâ Resulullah, ben de örtünün altına girebilir miyim?’ diye sorduğunda Peygamberimizin cevabı şöyle olmuştur: ‘Hayır, Ey Ümmü Seleme sen örtünün altına giremezsin, sen hayır üzeresin, ancak EhliBeyt değilsin.’
Bu hadislerden açık olarak anlaşılan şudur ki:
Peygamberimizin hanımları, EhliBeyt’e dahil değildir.
EhliBeyt kaynaklı diğer hadislerde ise, Aba’nın altında bulunan Hazreti Huseyn (SA) soyundan gelecek olan dokuz EhliBeyt İmamı’nın da EhliBeyt olduğu bizzat Hazreti Resul’u Ekrem Muhammed Mustafa tarafından beyan buyrulmuştur.O halde EhliBeyt, Hazreti Ali ve Fatime ve Resulullah’ın soyu olan bu iki yüce şahsiyetten devam eden diğer on bir EhliBeyt imamıdır. EhliBeyt’in Aba (örtü) altında bulunanların olduğunu bildiren EhliSünnet kaynaklarından bir kaçını burada zikrediyoruz:
1. Müslüm sahihinde c.2, s.331 ve c.7, s.130
2. Ahmed b. Hanbel sahihinde c.1, s.331
3. Fahru Razi tefsirinde aynı ayetin tefsirinde
4. Celaleddin Suyuti tefsirinde
5. İbn-i Kesir tefsirinde
6. Zemahşeri tefsirinde
7. Salebî Keşfu’l Beyan tefsirinde
8. Nişabur-i Hasaisin’de
9. Taberi Riyaz-un Nazir’inde c.2, s.188
10. Nesa’i Hasaisin’de
11. Kurtubî tefsirinde
12. Buharî büyük tarihinde
13. Abdurrezzak Resani Rumuz-ul Kunuz tefsirinde
14. İbn-i Asakir Tarihinde c.4, s.204-6
Bu konuda EhliBeyt kaynaklarında, yani Şî’a kitaplarında ise mevzuya genişçe yer verilmiştir. Yine de bazılarını zikredelim:
1. Tefsir’i Mecme’ul Beyan
2. Elmizan tefsirinde, A. Tabatabaî
3. El Burhan tefsirinde
4. Nur-us Sakaleyn tefsirinde
5. Eyyaşi tefsirinde
6. Essafî tefsirinde
7. Hadis-i Kısa’da
8. El Kâfî’de
9. Bihar-ul Envar’da
10. Tusî tefsiri Ettibyan’da
11. Te’vil-ul Ayat tefsirinde
12. Seduk bu ayetin tefsirinde
13. Numune tefsirinde
14. Mufit ayetin tefsirinde
15. Behranî Evalîm’de
16. İsbat’ul Hudat
17. El Gadir
18. Ka’detuna
Bazı hadislerde ise “Hazreti Resulullah (SAA) bu ayet indikten sonra altı ay boyunca Hazreti Ali ve Fatime’nin (AS) evinin önünde durup nazil olan bu tethir ayetini okuyup ‘Allah’ın rahmeti üzerinize olsun’ diye seslenirdi.” Diye beyan edilmektedir. Bu hadis Tirmizi c.5, s.531 – El Hekim Müstedrek c.3, s.158 – Ahmed b. Hanbel Müsnedi c.3, s.259 – Taberî tefsirinede c.22, s.56 – İbn-i Kesir tefsiri c.3, s.483.’de mevcuttur.
Bir kısım yazarlar, EhliBeyt’e Hazreti Resul’u Ekrem’in (SAA) hanımlarını, kayınpederlerini ve daha birçok kimseyi dahil edip bunlar da EhliBeyt’tir demişlerdir. Ayetin şumuluyeti ve bu konuda naklaedilen sahih hadislerden anlaşılan böyle bir şeyin olmadığıdır. Birkaç sebeple bu mümkün değildir.
1. Ayette geçen, daha önce de belirttiğimiz gibi sadece EhliBeyt değil EhlelBeyt’tir. Yani belli evin, muayyen ehlidir.
2. EhliBeyt kaynakalrında hem de EhliSünnet kaynaklarının bazısının kaynağını verdiğimiz hadislerde EhliBeyt’in kapsamı bu şekilde genişletecek bir beyan yoktur.
3. Ayetin içerisinde daha önceki ayetlerde Peygamberimizin hanımları uyarılmakta, hatta cahiliye devresi gibi amel etmemeleri, namazı dosdoğru kılmaları, zekatı vermeleri emrolunmakta, o hanımlardan kim bir günah işlerse, açık bir hayasızlık yaparsa; azabının iki kat olacağı, Allah ve Resulüne itaat eden hanımın mükafatının da iki kat olacağı beyan buyruluyor. Şimdi Resulullah’ın eşleri hakkında böyle bir ağır ikâzları buyurduktan sonra, sizi temizlemeyi irade ediyoruz, diye buyrulması mümkün müdür? Âşikâr bir çelişki olmaz mı?
4. Aslında bu ayetin hemen içerisinde EhliBeyt’in temizliğinin beyan edilmesi ayetten çıkabilecek soruya kesin cevabı teşkil etmektedir. Yani Peygamberimizin eşleri ayette böyle şiddetli ikaz ediliyorsa; insanlar şöyle bir düşünceye kapılabilirler; Acaba EhliBeyt olan şahsiyetler, yani Hazreti Fatime, İmam Ali ve evlatları da mı böyledir? İşte Allah’u Teâla bu soruya da cevap vermiş oluyor ki; Hayır onları, yani EhliBeyt’i (Malum şahsiyetleri) temizlemeyi irade etmişim.
5. Ayrıca ayetin evvelinde ve daha önceki ayetlerde Peygamber hanımlarına hitap edilirken çoğul muennes (kadına ait zamir) kullanılmışken, yani “Siz ey Peygamber hanımları” diye hitap ederken, birden çoğul müzekker olan, yani çoğul erkek zamiriyle “kum” diye hitabın değişmesinde EhliBeyt’in çoğu erkek olan bir topluluk olduğunu göstermektedir.
6. Hazreti Peygamberin hanımları böyle iken, o hazretin kızını alması hasebiyle kayın babaları veya diğer bazı sonradan akrabalık bağıyla bağlı olduğu kimselerin bu ayetin içerisine EhliBeyt kapsamına dahil edilmesi ayet ve hadislerin açık beyanıyla hiç mümkün değildir.
Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (SAA) vasiyetinde şöyle buyuruyor:
“Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum, onlara sarıldığınız sürece benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Onlar Allah’ın kitabı ve benim itretim EhliBeytim’dir.
Bu ikisi Kevser havuzu üzerinde bana tekrar dönünceye kadar asla birbirinden ayrılmazlar. Bakın görün benden sonra onlara nasıl davranacaksınız.”
Bu hadis Şîa ve Sunî hadisçilerin naklettiği sahih bir hadistir. Bu vasiyet hadisinden anlaşılan şeyler şunlardır:
1. Kur’an-ı Kerim ve EhliBeyt kıyamete kadar asla birbirinden ayrılmazlar, birbirine asla muhalif olmazlar.
2. Bu iki emanete Müslümanların nasıl sahip çıkacaklarıdır ve bu büyük imtihandan nasıl çıkacaklardır. Ne yazık ki tarih boyunca bu iki emanet birbirinden ayrı olarak tutulup birini alıp diğerini adeta terk edercesine unutma olayı gerçekleşmiştir.
3. Kur’an-ı Kerim’in terk edilmesi hakkında Kur’an’ın kendisi Peygamberimizin dilinden şöyle beyan buyuruyor:
“Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı büsbütün terk ettiler” (Furkan Suresi, ayet 30)
EhliBeyt’e yapılanlar ise tarihte çok acıdır. Resulullah’tan sonra “Benim parçamdır O’nu inciten beni incitir.” Diye buyurduğu kızı Hazreti Fatime’ye yapılanlar, Hazreti Ali Murtaza’ya, daha sonra diğer EhliBeyt imamlarına yapılan eza ve zulüm EhliBeyt emanetine de neler yapıldığını göstermektedir. Kur’an-ı Kerim EhliBeyt’in temiz karar kıldığı ayetinde yer aldığı Ahzab suresi 57. ayetinde şöyle buyuruyor: “Allah ve Resulünü incitenlere Allah dünyada ve ahrette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.” Acaba Allah Resulünün vasiyetinde emanet ettiği Kur’an ve EhliBeyt’e zulüm Allah ve Resulüne eziyet olmuyor mu?
4. Kur’an-ı Kerim kıyamete kadar baki kalacağına ve artık başka bir kitap Allah tarafından gönderilmeyeceği kesin buyrulmuş, Peygamberin de son peygamber olması yine Ahzab Suresi 40. ayetinde şu şekilde beyan buyrulmuştur:
“Muhammed sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Fakat O, Allah’ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.”
O zaman Kur’an’ın (birinci emanetin) Resulullah’tan sonra öğreticisi olanların (yani) Kur’an öğretmenlerinin de kıyamete kadar devam etmesi gereklidir. Bu da Allah’ın temizlemiş olduğu Resulün ikinci emanetidir. İkinci emanet ise EhliBeyt’ten başkası değildir. O EhliBeyt’in şimdiki yaşayan bireyi Peygamberimizin son varisi ve 12. EhliBeyt İmamı, Kur’an’ın kıyamete kadar baki kalacak olan son öğreticisi Hazreti İmam Muhammed Mehdi(AS)’dir ki, O’nun eliyle Kur’an’ın Kur’an-ı Kerim’in asıl hedefi olan hidayetin tamamlanması ve ilâhî evrensel mutlak adaletin gerçekleşmesi Allah’u Teâla’nın inayeti ve mutlak hakimiyetiyle gerçekleşecektir.
Aksi takdirde, nazil olan tüm ilahi projeler, kitapların ve son kitap Kur’an’ın ve Allah’ın elçilerinin, onların sonuncusu Hatem’ul Enbiya Peygamberimizin gönderilişi haşa abes ve maksadına ulaşamamış olur. Allah’u Teâla haşa böyle bir abesten uzaktır. Subhanellah’tır.
5. Allah’u Teâla’nın kendisonsuz kelam ve mucizesini seçip nazil buyurduğu Kur’an-ı Kerim Allah kelamı ve kulları arasından seçip temizlediği Resulullah’ın EhliBeyt’i daha sonra Necm Suresi’nin ilk ayetlerinde beyan buyrulduğu gibi heva ve hevesiyle asla konuşmayan Resulullah’ın iki emanet olarak bıraktığı Kur’an Kitabullah ve EhliBeyt Â’li Muhammed (SAA) itret, Allah ve Resulünün seçtikleridir. Yine Ahzab Suresi 36. ayetinde bu mevzu şöyle beyan buyrulmaktadır:
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”
Bu ayetlerin EhliBeyt’in temizlenmiş olduğunu beyan buyrulmasının aynı Ahzab Suresinde zikredilmesi ve yer alması da üzerinde çok tefekkür edilmesi gereken bir mevzudur.
İki emanetin Kur’an ve EhliBeyt olduğunu naklaeden Sünnî kaynaklardan bazıları şunlardır:
1- Sahih’i Müslim (Kitab-ı Fezail-i Ali ibni Ebu Talib)
2- Sunen-i Tirmizi c.5, s.328,
3- Musnedî Ahned b. Hanbel c.3, s.17,
4- Kenzul Ummal c.1, s.154,
5- Hasaîs-i Neseî s.21,
6- İbni Asakir Tarihi c.5, s.436,
7- Cami-ul Ususl c.1, s.187,
8- Suyuti Cami-us Sağir c.1, s.353,
9- İbni Kesir Tarihi c.4, s.113,
10- Mustedrek-i Hakim c.3, s.109,
Yine Resulullah’ın EhliBeyt hakkında buyurduğu hadislerin sayısı hayli çoktur, hadis ilmi diliyle mutevatiri de aşmıştır. Onlardan birisinde Hazreti Resul’u Ekrem (SAA) şöyle buyuruyor:
“Benim EhliBeytim sizin aranızda Hazreti Nuh’un gemisine benzer
o gemiye binenler kurtuldu. Ondan uzaklaşanlar
ise boğuldu.”
Bu hadisteki teşbih ve benzetmede ise kuşkusuz çok önemli ve o İslâm dini açısından hayati dersler vardır. Önce teşbihi yapan Allah resullerinin en faziletlisi ve peygamberlerin sonuncusu Peygamberimiz Hazreti Muhammed’dir (SAA). Yani Allah’u Teâla’nın kendisine uyulmasını emrettiği, O’na muhalefetin kendisine muhalefet olacağını beyan buyurduğu Resulüdür. Bu hadiste:
1. EhliBeyt’in kurtuluş gemisi olduğu açıkça Peygamberimiz tarafından beyan edilmiştir.
2. Resulullah kendisinden sonra kurtuluşun EhliBeyt’e uymakta olduğunu açıklamıştır.
3. EhliBeyt’e muhalefetin kurtuluştan uzaklaşmak olduğu vurgulanıp bu muhalefetin akibeti, gemiye binmeyenlerin Nuh’a muhalefet edenlerin akibeti gibi olacağı kesin bir şekilde beyan edilmiştir.
4. Elbette ki EhliBeyt Kurtuluş Gemisi’ne binmek önceki hadiste açıkça belirtildiği gibi ancak Kur’an ve EhliBeyt’e birlikte sarılmakla ve de bunu ameli olarak yerine getirmekle mümkündür. Bu sözde kalmamalı amel sahnesinde kendini göstermelidir. Aksi takdirde hedefe ulaşmak necat bulup kurtulmak gerçekleşemez.
5. Bu hadisten anlaşılan en önemli sonucu ise Kur’an-ı Kerim’in kendisinden öğrenelim: Kur’an Hazreti Nuh’un gemisine binmeyenlerin helak oldukları olayı Hud Suresinde anlatırken şöyle buyuruyor:
“Gemi dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan(a): Yavrucuğum (sen de) bizimle beraber bin, kafirlerle beraber olma! Diye seslendi”
“Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh) ‘Bugün Allah’ın emerinden (azabından) merhamet sahibi Allah’tan başka koruyacak kimse yoktur.’ Dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.”
“Ey yer suyunu yut! Ve Ey gök (suyunu) tut, denildi. Su çekildi, iş bitirildi. (Gemi de) Cudi (dağının) üzerine yerleşti ve; o zalimler topluluğunun canı cehenneme denildi.”
“Nuh, Rabbine seslenip dedi ki: ‘Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da Ehlimdendir. Senin vaadin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin.”
“Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O (oğlun) asla senin ehlinden değildi, çünkü onun yaptığı Salih olmayan (kötü) bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.” (ayetler 42-46)
Bu ayetlerden açıkça anlaşılmaktadır ki, ehli seçecek olan yalnızca Allah’tır. Bir başkası, hatta Peygamberin bile ehlini ve EhliBeyt’i seçmeye veya oraya başkalarını dahil etmeye hakkı yoktur. Diğer bir husus ise gemiye binmeyenlerin peygamber oğlu da olsa helak olup boğulanlarla aynı kötü akibete uğradığı konusudur. Bu da Allah’ın emri ve adaleti karşısında asla sapma veya haşa hata olmayacağı ve kimsenin bu emirden muaf tutulamayacağı mevzusudur. Öyleyse Peygamberimizin EhiBeyt’ini de yalnızca Allah’u Teâla seçip temizlemiştir. Resulullah da EhliBeyt’i Nuh’un Gemisi’ne benzetmiş.
Gemiye binmeyenlerin akibeti ise Hud Suresi 44. ayetinde beyan buyrulmuştur. (O ayetin mealini yukarıda zikretmiştik.) Gemiye binmeyenlerin kötü akibeti kaçınılmazdır.
Gemiye binmeyenlerin akibeti nasıl helaket olduysa EhliBeyt’e uymayıp, muhalefet etmenin akibeti de aynıdır. Yani helakettir.
Not: Hazreti Nuh Peygamber’in oğullarından Ham, Sam ve Yafes babalarıyla gemiye binmiş necate ermiş, kurtulanlardan olmuş ancak, Hazreti Nuh’un diğer oğlu Kenan inanmayıp Allah’ın emriyle boğulup, inkar edenlerle birlikte olmuştur.
Gemi hadisini nakleden ehlisünnet alimlerinden bazıları: Ahmed b. Hanbel, Celaleddin Suyuti, Muhammed b. İdris Şafii, Muhammed b. Cerir Taberi, Müslim b. Haccac Kuşeyri, Haysemi (İbni Hacer), Ayrıca şu kaynaklara da bakılabilir: Mustedrek-i Sahihyen c.1, s.151, Tarihi Hulefa (Suyuti’nin), Yenab’ul Meveddet s.27-208, Nur’ul Ebsar Şeblenci s.104, Feraid-us Simteyn c.2, s.146, Sevahık ul Muhrike s.184 ve 234, Mecmeuz Zevaid s.20, Hilyetul Evliya c.4, s.306….
Bu konuda 150’den fazla hadis Resulullah’tan nekledilmiştir. Allah’u Teâla, EhliBeyt’in izinden ve şefaetinden ayırmasın
Ali Ekber Yurtsever
AHDE VEFA dergisinden alıntıdır